
Metin Çalışkan: Kısmen Hatırlanan, İzine Rastlanmayan Bir Öykü
Birazdan okuyacağınız öyküyü bir araya getirmek pek de kolay değildi açıkçası. Harcadığım emeği düşününce…
Bir müşterimin isteği nedeniyle bu işe girişmiştim. Ve basitçe para kazanabileceğime yönelik umudum çabucak tükenmişti.
Müşterim, zamanında okuyup çarpıldığı öyküyü bulma fikrini saplantı haline getirmişti. İpuçlarıysa belli belirsizdi. Yine de ödemeyi aldığıma ve kalan kısmı da almak istediğime göre en azından çabalıyor görünebilirdim. Öyle de yaptım. Kütüphaneleri, sahafları, bit pazarlarını gezdim. Yaygın olmayan kitapların satıcılarıyla vakit geçirdim. Elimin kolumun uzandığı herkese haber uçurdum. Nafile. Ne H. R. diye bir yazara ulaşabilmiştim ne de Karton Adam öyküsüne. Ta ki, rüyamda kelimelerin çağrısını işitip öyküyü gün yüzüne çıkarana dek; işte mucize anı.
Müşterime öyküyü götürdüğümde onu inandırmak hususunda sıkıntı yaşadım. İddiası bambaşkaydı; öyküyü benim uydurduğum şeklinde martavallar okuyordu. Neyse ki satırları okuduğunda durumu kabullendi. “Aşağı yukarı böyleydi sanırım,” dedi. Ben de ücretimin kalanını aldım.
Kapıdan çıkarken, müşterimin umutla gülümsediğini gördüm; tabii bana neydi! Paramı alabilmek yeterliydi.
Ah, öykü mü? Muhtemelen ilginizi çekmeyecek ancak aşağı yukarı şöyleydi:
Karton Adam
H. R.
Boşanmamızın nedeni o muydu? Evet bir nedeni oydu yalnız ana neden değildi. Steve beni aldatıyordu, Steve beni hor görüyordu, Steve beni her fırsatta aşağılıyordu ve ben ne yazık ki o zamanlar Steve’siz yapamayacağımı düşünüyor, hikâyelere de inanmıyordum. Ta ki…
Soğuk bir kış akşamıydı. Trafik o kadar sıkışıktı ki otobüse yirmilerimde binseydim eklem ağrılarından hareket etmekte zorlandığım günlerde inebilirdim. Bu yüzden yarı yolda aşağı atladım. Hızlı hızlı yürürken beşinci caddenin köşesinde onu gördüm. Trafik ışıklarının hemen altındaydı. Hırpani bir görüntüsü vardı ve elinde bir karton tutuyordu. Biraz bozukluk vermek için yanına yanaştım. Parayı kararmış elleriyle tuttuğu fincanına bıraktım. Sonra da kartonda yazılanları okudum.
İlk Defa Sarıldığında Beş Yaşındaydı
Son Defa Sarıldığında On Sekiz
Okuduklarımın ne anlama geldiğini anlayamadan yola koyuldum. Eve vardığımda Steve çoktan uyumuştu. Yemeğimi hazırlayıp mutfağa kuruldum. Önümdeki salçalı makarnaya bakarken kartonda yazılanlar aklıma geldi. Nedenini çözemeden bir parça ürperdim. Sonra da bir duş alıp kanepeye uzandım. Uyuyakalmışım.
Sabah işe geç kaldım. Patronumdan sıkı bir azar yedim. Önemli bir raporla uğraşırken okuduklarım yeniden aklıma geldi. Uzun bir süre duraksadım. Raporu da baştan savma yapıp öyle gönderdim.
İş çıkışı servise değil de otobüse bindim. Aynı yerde inip beşinci caddeye doğru yürüdüm. Kalbim güvercinlerin bir parkı keşfedişlerindeki gibi heyecanla dolup taşıyordu. Yürüdükçe yol bazen neşe verici bazen de umutsuzlukla dolu bir hale bürünüyordu. Neyse ki nihayet onu gördüm. Trafik ışıklarının altındaydı. Ceplerimi karıştırdım. Bozuklukları çıkardım. Yanına gelir gelmez önce kartonu okudum.
Her Gün Kendine Yeni Bir Mezar
Kazan Bir Adam Tanırdım
Ne Yazık Ki Ölümsüzdü!
Yüzümü buruşturdum. İlki kadar sevmemiştim. Bozuklukları fincana attım. Hızla uzaklaştım. Yürürken yazılanların içimde büyüdüğünü hissettim. Ölümsüz olmak bu kadar dehşet verici olabilir miydi hakikaten? Bilemiyordum. İlk kartondan sonra kendime sorular sormamıştım, şimdi sorular da başlamıştı. Bu soruları uykusuz geceler, kavga dolu günler takip edecekti.
İki hafta boyunca hafta sonları hariç her akşam yanına uğradım ve nihayet Steve durumu fark etti. “Başka bir adam demek kaltak,” diye üzerime yürüdü. Açıklama yapmama bile fırsat vermedi. Hoş açıklama yapmak isteyen de yoktu. Çantamı alıp evden fırladım. “Eğer gece gelmezsen bir daha asla gelme,” diyen Steve’in haykırışlarını duydum.
Doğruca onun yanına gittim; hayal kırıklığı… İlk defa yerinde değildi. Yalnız, eşyaları orada duruyordu. Kartonu ve keçeli kalemi dahil. Bir an para bırakıp gitmek geldi içimden. Sonra bekledim, nasılsa gelirdi. Ama gelmedi. İyice üşüdüğümden yamalarla dolu montunu giydim. Karton ve kalem davetkar bir biçimde beni bekliyordu. Caddeyi kontrol ettim. Kimse yoktu. Çantamdan kartonda yazılanları not aldığım defterimi çıkardım. Defalarca okudum. Sonra titreyen ellerle kalemi alıp yazmaya başladım.
Hikâyelerle Yaşayan Bir Tanrı’ydı
Ve Şeytan Onun Çok Daha
İyi Bir Yalancı Olduğunu
Kabul Etmişti
Artık yeni bir başlangıç için hem gücüm hem de ümidim vardı. Evden de hikâyeden de çıkması gereken tek kişi; Steve’di.
Ne güzel.